Aydın
DOLAR42.0751
EURO48.7444
ALTIN5410.7
Müge Aygürler

Müge Aygürler

Mail: [email protected]

Kişisel Olan Politik, Politik Olan Kişiseldir

Kişisel Olan Politik, Politik Olan Kişiseldir

1960 ve 70’lerdeki aktivist hareketler, bireyin yaşantısıyla toplumun yapısı arasındaki bağı vurgulamak için “kişisel olan politiktir” sloganını benimsediler. Bugün de bu söz, güncelliğini koruyor. Görünüşte uzak gibi duran siyasi kararların bile hayatlarımızı nasıl etkilediğini her gün biraz daha yakından deneyimliyoruz. Artık gündelik yaşantımızın neredeyse her alanına siyasetin sızdığı, kararlarımızı ve duygularımızı derinden etkilediği bir dönemdeyiz.
Siyaset, bireylerin hayatlarında yalnızca ekonomik ya da sosyal değil; duygusal ve psikolojik etkiler de yaratıyor. Gün içinde duyduğumuz haberlerin içeriği, sağlığımızdan kariyerimize, ailemizden geleceğe dair umutlarımıza kadar pek çok alanda yankı buluyor. Politikacılar aldıkları ya da almadıkları kararlarla, çıkardıkları ya da çıkarmadıkları yasalarla, vatandaşların zihinsel ve fiziksel sağlığı üzerinde büyük bir etkiye sahip oluyorlar.
Peki, hayatımızla ilgili kritik kararların yerimize alındığı, müdahalemizin ise sınırlı kaldığı bu ortamda siyasetin olumsuz etkisinden kendimizi nasıl koruyabiliriz?
Bireylerin değiştirebilecekleri şeyler için harekete geçtikten sonra, kontrol edemedikleri durumları kabullenebilmek için belirli bir dinginliğe ihtiyacı vardır. Bir ülkenin vatandaşları olarak elimizde olan güçler; gönüllülük projelerine katılmak, seçimlerde oy vermek ya da sivil toplum kuruluşlarını desteklemek gibi eylemlerle somutlaşabilir. Bu adımlar her zaman büyük değişimler yaratmasa da, bireyin fark yaratmanın ilk koşulunu yerine getirmesini sağlar. Aynı sorunları paylaşan diğer insanlarla bir araya gelmek, yalnızlık hissini azaltır ve dayanışma duygusunu güçlendirir.
Ancak tüm bunları yaptıktan sonra dahi, dünyanın tüm yükünün omuzlarımızda olmadığını kabullenmek gerekir. Bilişsel Davranışçı Terapi’nin temel sorularından biri olan “En kötü ne olabilir?” sorusu, bu noktada bize rehberlik edebilir. Tarih boyunca insanlık, baskı rejimleri ve krizlerle defalarca karşılaşmış; yine de hayatta kalmanın yollarını bulmuştur.
Viktor Frankl, Auschwitz toplama kampından kurtulduktan sonra ortaya koyduğu Logoterapi ekolünde, insan yaşamının anlamlı kılınabileceği üç yoldan bahseder:
1. Bir eser yaratmak ya da bir iş ortaya koymak,
2. Bir deneyim yaşamak ya da bir insanla derin bir etkileşime girmek,
3. Kaçınılmaz acıya karşı bir tutum geliştirmek.
Bu bakış açısı, siyasetin olumsuzluklarından tamamen kopmadan ama ona teslim olmadan yaşamamız için yol göstericidir. Birey, sorumluluklarını yerine getirdikten sonra, hayatı anlamlı kılan diğer değerlere yönelmelidir.
İnsan refahının temel kaynakları; aile, dostluklar, anlamlı bir iş, hobiler, sanat, doğa ve manevi yaşam gibi alanlardadır. Bunlar, siyasi sistemlerden etkilenmekle birlikte, bireyin yine de belli ölçüde kontrol edebildiği kaynaklardır.
Sonuçta, kişisel olanın politik olduğu bir dünyada asıl devrim; bireylerin yalnızca kendini değil, birbirini de onarabildiği, dayanışmayla güçlenebildiği bir toplumun yeniden inşasında başlar.

Dayanışmayla!

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar